Algılama

  • ALGI OYUNLARI
  • NASIL ALGILARIZ?
  • ALGILARIN GÜNLÜK YAŞAMIMIZDAKİ ÖNEMİ NEDİR?
  • ALGILAR, ALGI YÖNETİMİ İLE NASIL ŞEKİLLENDİRİLİR?

İnsanların yaşantılarını şekillendiren en temel faaliyet çevresindeki birtakım uyaranlara (görsel, işitsel, duygusal vb.) verdikleri tepkilerdir. Uyaranlar, çevremizde maruz kaldığımız hemen her şeydir. Gündelik yaşantımızda milyonlarca uyaranla karşılaşır, bunları bazı süreçlerden geçirerek değerlendirir, onlara bir anlam yükler ve bu uyarıcılara karşı yorum – tepki geliştiririz. Yaşantımızın her anında karşımıza çıkan bu durum bizi algı kavramı ile karşı karşıya getirir.[1]

Şu anda odanın karşı tarafına bakın ve gördüğünüz nesneleri fark edin. Pencereden dışarı bakıyorsanız, belki bazı ağaçlar veya çalılar, belki bir bisiklet veya araba, yürüyen bir insan veya oynayan bir grup çocuk görebilirsiniz. Az önce yaptığınız şey, bilişsel açıdan inanılmaz bir başarı: Algı olarak bilinen bir süreçte duyusal girdi aldınız ve onu anlamlı bir şekilde yorumladınız. Ağaçlar, insanlar vb. gibi belirli nesneleri “gördünüz”. Belirli nesneleri tanıdınız – yani onları daha önce gördüğünüz şeyler olarak yorumladınız. Başka bir deyişle, dünyanızdaki kalıpları, nesneleri, insanları ve muhtemelen olayları algıladınız. [2]

Algı nedir? Algı ve Duyular

Algı, çevremizdeki dünyaya ilişkin duyusal deneyimimizdir ve hem çevresel uyaranların tanınmasını hem de bu uyaranlara tepki olarak eylemleri içerir. Algısal süreç aracılığıyla, hayatta kalmamız için kritik olan çevrenin özellikleri ve unsurları hakkında bilgi ediniriz.[3] Tüm bunları duyularımız sayesinde yapabiliriz. Çünkü algıların oluşumundaki temel unsur duyumsamadır, yani duyular yoluyla bilgilerin alınmasıdır. Duyulardan kasıt görme, duyma (işitme), koklama, tat alma ve hissetme (dokunma), yani beş duyu organımızla gerçekleştirdiğimiz bir faaliyet bütünüdür.

Duyusal algı, genellikle olgusal bir şeylerin en çarpıcı kanıtıdır. Bir şeyi algıladığımızda onu yorumlar ve onu “nesnel”, “gerçek” olarak kabul ederiz. En açık şekilde, bunu görgü tanıklarının ifadeleriyle deneyimleyebilirsiniz: Bir görgü tanığı “çıplak gözle görmüşse”, algı ve hafızaya dayalı önyargı içerebilse de hâkimler bu algıların raporlarını yalnızca güçlü kanıtlar olarak değil, genellikle gerçek olarak kabul eder.

Gerçekten de öyle görünüyor ki, bir şeyin olgusal bilgi olduğuna dair onu algılamış olmaktan daha iyi, daha fazla “kanıt” yoktur.  Algı ve fiziksel gerçeklik arasındaki varsayılan bağlantı, özellikle görsel duyu için güçlüdür. Ancak insanlar çıplak gözle olduğundan daha fazla gerçeklik kanıtına ihtiyaç duyduklarında, onu dokunsal olarak araştırmak için analiz edilecek varlığa (mümkünse) sezgisel olarak dokunmaya, dokunarak hissetmeye çalışırlar.[4]

Algının oluşumu için duyuların harekete geçmesi şarttır, ama bu ikisi aynı şey değildir. Bu kavramı düşünmenin bir yolu, duyumun fiziksel bir süreç olduğu, algının ise psikolojik olduğudur. Örneğin, bir mutfağa girip pişmiş bir tarçınlı kekin kokusunu aldığınızda, duyum koku alıcılarının tarçın kokusunu algılamasıdır, ancak algı şu olabilir: “Mmm, bu annemin çay saati için yaptığı tarçınlı havuçlu kek olmalı”.

Diğer yandan, algılarımız duyumlardan oluşsa da tüm duyumlar algı ile sonuçlanmaz. Aslında, genellikle uzun süreler boyunca nispeten sabit kalan uyaranları algılamayız. Örneğin eski bir analog saatin olduğu bir odaya girdiğinizi hayal edin. Odaya ilk girdiğinizde saatin tik taklarını duyabilirsiniz; ama odadaki diğer kişilerle sohbet etmeye veya televizyondaki programı izlemeye başladığınızda, artık tik takların farkında değilsiniz.

algi

Aslında saat hala işliyor ve bu bilgi hala işitsel sistemin duyu alıcılarını etkiliyor. Sesi artık algılamamanız, duyusal adaptasyonu gösterir ve yakından ilişkili olsa da duyum ve algının farklı olduğunu gösterir.

Duyum ​​ve algıyı etkileyen başka bir faktör daha vardır: Dikkat. Dikkat, algılananı belirlemede önemli bir rol oynar. Müzik, sohbet ve kahkaha dolu bir partide olduğunuzu hayal edin. Bir arkadaşınızla ilginç bir sohbete dâhil oluyorsunuz ve tüm arka plan gürültüsünü kapatıyorsunuz (yok sayıyorsunuz). Birisi en son hangi şarkının çaldığını sormak için sözünüzü keserse, muhtemelen bu soruyu cevaplayamazsınız. [5] Bu durum da esasında dikkat kesilmek ve algılamak arasındaki ilişkiyi gösterir.

Algısal süreç, çevre ile başlayan ve bir uyaranı algılamamıza ve uyarana tepki olarak eylemimize yol açan bir dizi adımdır. Sürekli olarak meydana gelir, ancak herhangi bir anda sizi çevreleyen birçok uyaranı algıladığınızda meydana gelen gerçek süreci düşünmek için çok fazla zaman harcamazsınız.

Örneğin, retinanıza düşen ışığı gerçek bir görsel görüntüye dönüştürme işlemi bilinçsizce ve otomatik olarak gerçekleşir. Nesneleri hissetmenize izin veren cildinize karşı basınçtaki ince değişiklikler, tek bir düşünce olmadan gerçekleşir. Algı, uyaranların bolluğu altında ezilmeden var olmamızı ve dünyayı yorumlamamızı sağlayan bir filtre görevi görür.[6] Dolayısıyla bazen aslında algıladığımız şeyin, daha doğrusu zihnimiz tarafından algılananın farkında olmayız. Bazen de gözlem veya dikkat eksikliği nedeniyle etrafımızda olup bitenleri kaçırırız, algılayamayız.

Çevrenizdeki dünyayı daha iyi algılamanıza ya da en azından önemli olan şeylere odaklanmanıza yardımcı olabilecek yapabileceğiniz bazı şeyler var [7]

Dikkat edin

Algı, çevrenizdeki dünyaya katılmanızı gerektirir. Bu görülebilen, dokunulabilen, tadılabilen, koklanabilen veya duyulabilen her şeyi içerebilir. Algının oluşabilmesi için önce ‘dikkat etmek’ gerekir. Dolayısıyla çevremizde olup bitene ne kadar dikkat eder, dikkat ile gözlemlersek, o kadar algımızı genişletmemiz mümkün olur. Tam tersinde ise dikkat etmediğimiz nesnelere, durumlara ve olaylara karşı kayıtsız kalabiliriz. Çünkü bunlar, dikkat olmadığından algı eşiğini geçemeyecektir.

Algıladığınız şeyi anlamlandırın

Tanıma (anlamlandırma) aşaması, çevrenizdeki dünyayı anlamlandırmanıza izin verdiği için algının önemli bir parçasıdır. Nesneleri anlamlı kategorilere yerleştirerek anlayabilir ve uygun şekilde tepki verebilirsiniz. Üzerinde düşünüp anlamlandırdığımız ve önem atfettiğimiz nesneler, olaylar zihinde çok daha kalıcı olur.

Harekete geçin

Algısal sürecin son adımı, çevresel uyarana yanıt olarak bir tür eylemi içerir. Bu, daha yakından bakmak için başınızı çevirmek veya başka bir şeye bakmak için arkanızı dönmek gibi çeşitli eylemleri içerebilir. Dolayısıyla algısal süreç, hareketi de içerebilir. Bu nedenle bazen harekete geçmemek, dış dünyada bir şeyleri kaçırmak anlamına gelebilir.

Algılar, algılama konusu bireyler için olduğu kadar geçmişten günümüze kurumlar, kuruluşlar, siyasi partiler, düşünce akımları, işletmeler gibi pek çok yapı tarafından kullanılmaya çalışılan bir faktördür. Çünkü insanları etkilemenin en temel yollarından biri, onlarda algı oluşturmak veya mevcut bir algıyı istenen yönde değiştirmektir. Bu nedenle ‘algı operasyonları’, ‘algı oyunları’ biçiminde sıklıkla karşımıza çıkan bu konu, esasında algı yönetimiyle alakalıdır.

algilar

Peki, nedir bu algı yönetimi?

Algılar, medyada ve örgütsel davranış ders kitaplarında tartışılan gerçeklikten daha önemlidir terimini sık sık duyuyoruz. Buna ek olarak, pazarlamacıların ve markalaşma uzmanlarının, ürünlerinin pazarda satılması için olumlu bir iklim yarattığı algı yönetimine sıklıkla nasıl düşkün olduklarını da görüyoruz. Ayrıca, hisse senedi piyasalarının ve hisse tacirlerinin alım ve satım emirlerini genellikle halka açık şirketlerin algılarına nasıl dayandırdığını da okuyoruz. Peki, algı yönetimi nedir ve organizasyonlar için neden bu kadar önemlidir?

Birincisi, algı, aldığımız uyaranlara ve o varlık hakkında sahip olduğumuz duygu ve düşüncelere dayalı olarak belirli bir kişi, durum, olay veya bu konudaki herhangi bir şey hakkında nasıl düşündüğümüzdür. Dikkat edin, söz konusu varlık bizim algıladığımız gibi olabilir veya olmayabilir ve işte bu noktada gerçeklikten bağımsız olarak algı yönetimi önemlidir. Çünkü o varlığı ya olumlu algılarız ya da olumsuz algılarız.

Bu nedenle, algı yönetimi sanatı ve bilimi, varlıkların, potansiyel veya mevcut çalışanlar, hissedarlar, tüketiciler ve genel olarak toplum olsun, paydaşlarına kendileri hakkında nasıl olumlu bir izlenim yarattığı ile ilgilidir. Bu nedenle kâr amacı gütsün ya da gütmesin tüm örgütler, paydaşları tarafından iyi algılanmalarını sağlamalıdır.[8]

Algı yönetimi, göndermek istediğiniz mesajın ulaşmak istediğiniz belirli kişi veya gruplar tarafından anlaşılmasını sağlama uygulamasıdır. Aynı zamanda, başkalarının sizin hakkınızda söylediklerini nasıl yorumladığını etkilemek anlamına da gelir. Algı yönetimi, izleniminizi yaratmak için benimsediğiniz uygulama veya diğer insanların davranışınızı nasıl yorumlaması gerektiğine ve onların bundan nasıl etkileneceğine karar verme şeklinizdir.

Başarılı ve tanınmış markalar, kurumsal hiyerarşinin her seviyesinde reklam ve pazarlamayı kavrayan ve etik algıları oluşturma ve yönetme yoğunluğuna tamamen değer veren üst düzey bir yönetim ekibi tarafından yönlendirilen markalardır.

Algı yönetimi aynı zamanda hedef pazarın/nişlerin/kitlelerin algısını istenen güdüyü yerine getirmek veya olumlu sonuçlar elde etmek için dikkatli bir şekilde yeniden şekillendiren/yenileyen/yeniden yapılandıran bir ‘Propaganda Tekniği’ olarak da anlaşılır. Bu yüzden; günümüz bilgi savaşının temel bir parçası olarak kabul edilir.[9] Bu nedenle algıların yönetimi ve yönlendirilmesi önemlidir. Ama bunu nasıl başarmak mümkündür?

ABD’li ünlü yönetici koçu Joel Garfinkle’ın algı yönetimi döngüsüne ilişkin dört adımlık kısa taslağı, bu önemli disipline ilişkin basit bir başlangıç ​​için iyi bir temel oluşturuyor [10]:

ADIM 1: Nasıl Algılandığınızı Düşünüyorsunuz?

Öncelikle, başkalarının sizi nasıl algıladığını düşündüğünüzü açıkça tanımlamanız gerekir. Bu adım önce gelmelidir, çünkü pek çok faktör bu gözlemleri çarpıtabilir. Bireyler genellikle kendi kendine ortaya çıkan önyargılar yaşarlar. Bu, başarıyı iç başarıya, başarısızlığı dış engellere atfetmek anlamına gelir. Bu nedenle önyargısız, nesnel bir yaklaşımla mevcut algıya ilişkin bir karar vermek veya en azından bunu yapmaya çalışmak gerekir.

ADIM 2: Gerçekte Nasıl Algılanıyorsunuz?

Ardından, kurumsal benlik algınızın doğruluğunu kontrol edin. Esasında nasıl algılandığınıza ilişkin verileri ve düşünceleri değerlendirerek, gerçekte nasıl algılandığınızı belirleyin. Bu konuda en sık kullanılan yöntemlerden biri anketler ve görüşmelerdir. Yapılan değerlendirmeler, en sık alınan yanıtlar doğrultusunda gerçekteki algıya ilişkin fikir sunacaktır. Unutulmaması gereken en önemli şey, bu işlemi yaparak zaten tüketicilerin veya müşterilerin sizi nasıl algıladığını etkilemiş olursunuz. Anketler uzunsa ve gereksiz kesintiye neden oluyorsa, yanıtlayanlar sizin hakkınızda daha fazla olumsuz izlenim alacaktır. Ayrıca, taraflı ve yönlendirici sorular, yanlış ölçümlemeyi beraberinde getirebilir. Soruları açık uçlu, tarafsız tutmayı ve yorumlar için bolca yer bırakmayı unutmayın. Bunu yapmak, yanıtlayanların ne söyleyeceğini önemsediğiniz, birey olarak davrandığınız mesajını iletir.

ADIM 3: Nasıl Algılanmak İstiyorsunuz?

Esasında bu basit bir matematiktir. Kurumsal kimlik, imaj veya marka algınız ile kuruluşunuzun gerçek kamu algısı arasındaki fark nedir? Eşleşirlerse, bu hiçbir şey yapmanıza gerek olmadığı anlamına gelmez. Bu algıyı güçlendirmeniz gerektiği anlamına gelir. Eşleşmiyorlarsa, çok farklı olsalar bile bu, başınız belada olduğu anlamına gelmez. Çünkü nerede olduğunuzu ve nerede olmanız gerektiğini yeni öğrendiniz. Şimdi sıra bunu değiştirmeye geldi.

ADIM 4: Algıları Nasıl Değiştirirsiniz?

Paydaş grubunun (hedef kitlenin) algılarının nasıl değişmesini istediğinizi çok net bir şekilde tanımlayın ve bunu bir hikâyede ifade edin. Hikâyeler oluşturarak mesajları iletmek daha etkili ve kalıcı olacaktır. Hikâye anlatmak, açıklamanın yanı sıra eylemleri de içerir. Bu kurumsal bir sponsorluk olabilir – istediğiniz demografiye bağlı olarak bir spor takımına veya belirli bir hayır kurumuna sponsor olabilirsiniz. Belirli programlarda ürün yerleştirme olabilir. Popüler bir blog başlatmak ve sosyal medyada samimi ve duyarlı bir varlık sürdürmek kadar basit bir şey olabilir. Tekrarlanan mesajlar da algı yaratmada önemlidir. Ancak işler yeterince kötüyse, özellikle endişeniz bireyselse, tam teşekküllü itibar yönetimine geçmeniz gerekebilir. Bu konuda profesyonel destek almak fayda sağlayabilecektir.


[1] Botepe Taşkıran, H. (2021). Algı Yönetimi. İstanbul Üniversitesi Açık Ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Açık Kaynak, http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/kok/algiyonetimi.pdf

[2] Galotti, K. M. (2017). Cognitive psychology in and out of the laboratory. Sage Publications.

[3] Cherry, K. (2018). What is perception. https://internet.psych.wisc.edu/wp-content/uploads/532-Master/532-UnitPages/Unit-09/Cherry_Perception_About.com.pdf

[4]Carbon, C.-C. (2014). Understanding human perception by human-made illusions. Frontiers in Human Neuroscience, 8, 1-6.

[5] Lumen Learning (2021). https://courses.lumenlearning.com/msstate-waymaker-psychology/chapter/reading-what-is-perception/

[6] Cherry, K. (2020). What Is Perception?. Verywellmind, https://www.verywellmind.com/perception-and-the-perceptual-process-2795839

[7] Cherry, K. (2020). a.g.e.

[8] Management Study Guide (2021). What is Perception Management and why it is Important for Organizational Success. https://www.managementstudyguide.com/perception-management-and-why-it-is-important-for-organizational-success.htm

[9] Bhasin, H. (2020). Perception Management: Definition and Critical Tips. Marketing 91, https://www.marketing91.com/perception-management/

[10] Khan, N. (2015). Perception management; how steers the perception of the public. https://www.linkedin.com/pulse/perception-management-how-steers-public-nazrul-khan

Koçluk Merkezi ICF’in en üst Program onayı olan ACTP (AccreditedCoaching Training Program)  program sağlayıcısıdır.

Bize Ulaşın