KUANTUM DÜŞÜN HAYATA DOKUN

“KUANTUM DÜŞÜN HAYATA DOKUN”

 KUANTUM DÜŞÜN HAYATA DOKUN

 YAŞAM BİZE OLASILIKLAR İÇİNDEN SEÇTİĞİMİZİ SUNAR.

İnsana ayna tutan, toplumsal hayat ve diğer insanlar ile olan ilişkilerdir. İnsanlar kendileri ve diğerleri hakkında bilgi sahibi olabilmek için kendi varlığının özelliklerini, boyutlarını ve sınırlarını kavramaya çalışır. Bu kavrayışta kalıplaşmış düşünceleri geride bırakmamız gerekir. Her bilgiye ve fikre yargısız bakabilmek kuantum felsefesinin ilk adımıdır.

Planck tarafından ileri sürülen kuantum hipotezi, varlığın titreşen birimlerden oluştuğunu ve enerjinin kesikli olarak aktarıldığını savunuyordu. Bu sav o güne kadar kabul görmüş olan süreklilik ve nedensellik ilkelerini sarsan yeni bir paradigma, yeni bir dünya görüşü ve varlık anlayışı oluşturdu. Kuantum hipotezi zaman içinde ciddi bir fizik kuramına dönüşmüş, varlık bilimi olan ontoloji ile bilgi bilimi olan epistemolojiyi büyük çapta etkilemiştir. Kuantum kuramı bize farklı bir gerçeklik anlayışı sunmakta ve bu gerçek beş duyumuzu aşan temel bir anlayışa yol açmaktadır. Bu anlayış beş duyumuzu aştığı için olanaksız gelme ihtimalini düşündürür. Fakat söyle bir düşünürsek bize ilkokul sıralarından itibaren hep soyut ve somut kavramları öğretilmiş, beş duyumuzla algılayabildiklerimiz algılayamadıklarımız olarak nitelendirilmiştir. Bu durumda bizler algılayabildiklerimizin gerçekliğine inanarak büyüdük. Kuantum felsefesi bu ayrımı değiştirmeye kuantum fiziğinden başladı. Parçalanamaz denilen atomu parçaladı ve en küçük gözle görülemeyen şeylerle ilgilenerek varlığını kanıtladı.

Kuantum fiziği üzerinde çalışan bilim adamlarının keşfettiği en önemli gerçek, atom altı parçacıklarının tek başlarına hiçbir anlam ifade etmemeleridir. Bu parçacıklar içinde bulundukları ortamdan kesilip ayrılamazlar, o ortam ile sürekli iletişim halindedirler. Sözü edilen ortam boşluktur ve görünmez bir ağ gibi tüm atom altı evreni birbirine bağlar.

Atomların hareketi kuantum mekaniğiyle açıklanır. Kuantum dendiğinde hemen akla ”Schrödinger’ in Kedisi” gelir.  Bu kedi varlığını kapalı bir kutuda gözden ırak sürdürmektedir. Bu kutuya doğrultulmuş bir silah vardır, silahın tetiği bir detektöre bağlıdır. Detektör ışıkla çalışır. Işık detektöre parçacık olarak çarparsa kedicik ölür, dalga olarak çarparsa yaşaya kalır. Olasılık %50 – %50. Bu kutu bir kuantum dünyasıdır. Bu dünyada olaylar siyah-beyaz gelişmez, her şey mümkündür. Kutuyu açıp bakmadığımız sürece kedi ölüm ile yaşamın üst üste bindiği süperpoze bir durumdadır. Aynı anda hem ölü hem canlıdır. Ölü ya da canlı olma durumlarından birine yerleşmesi için kutunun gözleme açılması gerekir. Gözlem kuantum gerçekliğinin bin bir olasılığını tek bir gerçekliğe indirger. Kuantum dilinde buna ”dalga işlevinin çöküşü” denir.

Madde, Dirac Denizi adını verdiğimiz enerji okyanusunun yüzeyinde yer alan ufacık dalgalanmalar ya da çırpıntılardan meydana gelir. Ancak bizler de bu maddeden oluştuğumuz için, balığın içinde yüzdüğü denizi göremediği gibi, kendisinden meydana geldiğimiz boşluğu göremeyiz.

Kuantum bilgeliği  ile hareket etmek için kendimizi olayın içine sokup fakat dalgayı çökertmeden katılımcı olmak gerekir. Burada en önemli nokta, benlik katındaki farkındalıktır. Örneğin, iki kişi aynı olay karşısında farklı yorumlarda bulunmaları benlik düzeylerinin farklı oluşundan kaynaklanır.

Tüm evren de bir kuantum serap gibidir. Her şey göz kırpan bir ışık. Ortada titreşen enerji alanlarından başka bir şey yoktur aslında. Fakat bizim duyularımız bu enerji alanlarını algılayamayacak kadar yavaştır. Kuantum titreşimler beynimiz tarafından kaydedilemeyecek kadar hızlıdır. Beynimiz sadece katı maddeleri algılayabilmektedir. Bir filmin bir saniyede (bir keresinde) 24 resimden oluşması ve bunu beynimizin algılayamaması gibi. Gerçek yaşam da bunu çok daha hızlısıdır. Bizler yanıp sönen ışıklarız, her flaş arasında siyah bir boşluk vardır, sanki sürekli yeniden yaratılmaktayız.

Kontrol edebilme duygumuz olumlu düşüncenin ötesindedir. Kuantum düşünce yöntemi de işte tam bununla ilgilidir, yaşam kalitesini zihinsel, fiziksel, duygusal, sosyal ve ruhani gibi tüm alanlarda geliştirebilmek için kontrol kazanmak. Zihinsel açıdan kendinizi ne kadar kontrollü hissederseniz bakış açınız da o kadar olumlu olacaktır. Geleceğe ne kadar çok inanır ve umut ederseniz endişeniz o kadar azalacak, hareketleriniz verimli ve ilişkiniz sevgi dolu olacaktır. Gördüğünüz alternatif yolların sayısı yaptığınız seçimlerle ve hareketlerle doğrudan ilişkilidir. Daha yüksek kalitede bir yaşam için yardımcı olacak strateji Kuantum düşünce yöntemidir.

Gerçeklik her an bizim tarafımızdan yaratılır. Bizler bu yaratımı sürekli olarak zihnimize gelen sayısız düşünce seçeneklerden birinde karar kılarak gerçekleştiririz. Parçacıklar ayrılmayan bir bağa sahiptirler. Ayrıca bu bağla birlikte birbirlerine tesirde bulunurlar. Kuantum’ da buna yerel olmama denir. Bu etkileşim ve tesir mekanizmaların ortak alanı yüzünden gerçekleştiği savunulur. Buna da ‘’Kuantum Boşluğu’’ ya da ‘’ Sıfır Noktası  Alanı’’ denir.

Düşündüklerimiz, hayallerimiz, niyetlerimiz ve yaşadığımız her şey elektromanyetik dalga formları biçiminde boşluğa yayılırlar. Sonuçta Sıfır Noktası Alanı engin bir hafıza ve bilgi deposudur. Bu durumda hafıza, beynin içinde bir alan değil, Sıfır Noktası Alanındaki bir bellektir. Beynimiz bu boşluktaki sinyalleri alıp işleyen bir mekanizmadır. İlham da Sıfır Noktası Alanı ile oluşan etkileşimdir. Ayrıca görme, duyma, koku, tat ve dokunma işlemlerinin tümü beyinde elektrik sinyalleri olarak algılanırlar. Yani, yaşadığımız tek gerçek beynimizin algılayıp yorumladığı gerçektir.

Kuantum evreni işte böyle engin bir matriks içinde sonsuz seçeneklerle ve olası sonuçlarla dolu, her şeyin ve herkesin zaman ve mekân olmaksızın birbirine bağlı olduğu ve birbirini etkilediği iç içe geçmiş bir evrendir.

Kısaca kuantum teorinin insan hayatına uygulanması durumunda nasıl bilinçlenebileceğimizi ve yaşadıklarımızın nasıl dönüşebileceğini görebiliriz. Buna göre biz olumlu-olumsuz tüm düşüncelerimizi, duygularımızı da katarak farkında olmadan kuantum alana gönderiyoruz ve tam da düşündüğümüz şeyi gerçekleştirme olasılığını arttırıyoruz. Hatta çoğu zaman yaşıyoruz demek daha doğru.

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden oğlan takılıp düşüyor ve canı yanıp “Ahhhhh” diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden “Ahhhhh” diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve “SEN KİMSİN?” diye bağırıyor. Aldığı cevap “sen kimsin?” oluyor. Aldığı cevaba kızıp “sen bir korkaksın” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses “sen bir korkaksın” diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp “baba ne oluyor böyle?” Diye soruyor, “oğlum” diyor adam, “dinle ve öğren!” Ve dağa dönüp “sana hayranım” diye bağırıyor. Gelen cevap “sana hayranım!” Oluyor.
Baba tekrar bağırıyor, “sen muhteşemsin!” Gelen cevap ; “sen muhteşemsin!” Oğlan çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor. Babası açıklamasını yapıyor,  “insanlar” buna “yankı” derler, ama aslında bu “yaşam”dır.” “Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. ‘’

Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır.
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev!
Daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol!
Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren.
Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.”[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Koçluk Merkezi ICF’in en üst Program onayı olan ACTP (AccreditedCoaching Training Program)  program sağlayıcısıdır.

Bize Ulaşın